29 Mart 2018 Perşembe

YARIM KALMIŞ BİR DUYGUNUN HİKAYESİ




Bir çok şey anlatmak ister ya hani insan ve kimileri kelimelerle dans eder bir senkron tutturur hayranca izlemek payınıza düşer. Kimisi susar sadece susar derin bir iç çekişle izlemektir size düşen. Kimisi yazar  uzun uzun yazar konuşmayı unutmuş gibi yasaklı bir cazcı gibi ve praglı’dır belki o cazcı ..
            Egzotik bir ülkenin koyu tenli insanına rastladım yolda az önce, sadece bakıştık. Ense kökümden parmak uçlarıma kadar saran bir kaybetmiştik hissine kaptırdı beni. Eve gidiyordum, bir şehri terk etmenin an öncesi  ve bir adım atmanın sonraya an arkası. Oysa ev yapımı bir dondurma yemiştim az önce çocukluğumda o dondurmadan aldığım hazza yakın bir hazla. Yumurta verip dondurmacıya dondurma aldığımı, bizim tavuklar yumurtlamayınca amcamların evinden çaldığımı hatırlamış utanmıştım bile kendimden çocuksu bir masumiyetle. Özür dilerim tanrım afedersin bile demiştim.
 Peki neden o bakış kaybetmeyi hatırlattı bana? Çok mu mutluydu benim gittiğim şehre gelmekten ya da ben mi kıskanmıştım mutluluğunu . Ağzını açtığında neşeli bir ışık yayılıyordu iki dudağının arasından. Ve ben kıskanmamıştım aslında onu …

           Kaybetmek …  birkaç harf bir anda nasıl da korkunç göründü gözüme..
Eve gelip bavulumu toplamaya devam ettim. Ben bavullarımı öyle kolay kolay toplayamam . Yaşadığı süre boyunca eşyalarını atamayan insanlar vardır ya onlardan biriyim sanırım. Ufak tefek bir sürü ıvır zıvır. Onlarca kalem, üzerine kısa kısa şeyler yazılmış kağıtlar, yıllar önce kullandığım artık paslanmış olan küpenin bir teki, dedemden yürüttüğüm zippo, adını bile hatırlayamadığım ortaokul arkadaşımdan bir fotoğraf, kullanılmaz hale gelmiş bir mum, onlarca çakmak, annemin makası eski sevgilimin bilekliğinin bir parçası, annemin saç tokası, babamın geçlik yıllarına ait bir kare…
Benim masumiyet müzemmiş bunlar. İnsan zaman içinde farkında olmadan biriktirirmiş.
Eskileri atamamak -siz koleksiyonculuk deyin ben hatıralara saygı diyorum- bir hastalık değil  korkunun ardında bıraktığı ayak izleridir. Unutulma ve unutma korkusu . Bir insanın adını hatırlayan son kişi öldüğünde o insan daha önce hiç olmamış gibi olurmuş ve insanlığın lanetidir belki nisyan duygusu.
Zihniniz açılır ya  ve bir anda hücumuna maruz kalırsınız duygularınızın. Tam da o eşikteydim tüm bunları düşünürken. Bir şehri ardım da bırakıyordum. Onlarca anıyı küçücük sokaklarına sığdırdığım bu şehri artık terk ediyordum. Hasretle beklenen bir mektubu açmanın heyecanı hakimken yüreğime ayrılık haberi almış bir aşık gibi de canım yanıyordu.
Ne gariptir insanın halleri… ‘’Yaprak dökerken bir yanımız, bir yanımız bahar bahçedir.’’
Bir mektup bıraktım geriye, bir de adımı. İmzamı taşıyan son sözcüklerdi Beni Unutma.
Unutma çünkü kıskanmadım sana geleni ama korkuyorum senden gitmekten…
 Seyyah yürekli bir kadın geçti senden ve giderken yolda düşürmüş yarısını, iyi bak ona….

Haziran 2016/MUĞLA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yeniden mi?

Bunu yazmanın erken olduğu kanısındayım ama yine de yazacağım. Dün uzun zaman sonra dışarı çıktım ve insanlara karıştım. Onlarca çi...