Bir çok şey anlatmak ister ya hani insan ve kimileri kelimelerle dans eder bir senkron tutturur hayranca izlemek payınıza düşer. Kimisi susar sadece susar derin bir iç çekişle izlemektir size düşen. Kimisi yazar uzun uzun yazar konuşmayı unutmuş gibi yasaklı bir cazcı gibi ve praglı’dır belki o cazcı ..
Egzotik bir ülkenin koyu
tenli insanına rastladım yolda az önce, sadece bakıştık. Ense kökümden parmak
uçlarıma kadar saran bir kaybetmiştik hissine kaptırdı beni. Eve gidiyordum,
bir şehri terk etmenin an öncesi ve bir
adım atmanın sonraya an arkası. Oysa ev yapımı bir dondurma yemiştim az önce
çocukluğumda o dondurmadan aldığım hazza yakın bir hazla. Yumurta verip
dondurmacıya dondurma aldığımı, bizim tavuklar yumurtlamayınca amcamların
evinden çaldığımı hatırlamış utanmıştım bile kendimden çocuksu bir masumiyetle.
Özür dilerim tanrım afedersin bile demiştim.
Peki neden o bakış
kaybetmeyi hatırlattı bana? Çok mu mutluydu benim gittiğim şehre gelmekten ya da
ben mi kıskanmıştım mutluluğunu . Ağzını açtığında neşeli bir ışık yayılıyordu
iki dudağının arasından. Ve ben kıskanmamıştım aslında onu …
Kaybetmek …
birkaç harf bir anda nasıl da korkunç göründü gözüme..
Eve gelip bavulumu toplamaya devam ettim. Ben bavullarımı öyle
kolay kolay toplayamam . Yaşadığı süre boyunca eşyalarını atamayan insanlar
vardır ya onlardan biriyim sanırım. Ufak tefek bir sürü ıvır zıvır. Onlarca
kalem, üzerine kısa kısa şeyler yazılmış kağıtlar, yıllar önce kullandığım
artık paslanmış olan küpenin bir teki, dedemden yürüttüğüm zippo, adını bile
hatırlayamadığım ortaokul arkadaşımdan bir fotoğraf, kullanılmaz hale gelmiş
bir mum, onlarca çakmak, annemin makası eski sevgilimin bilekliğinin bir
parçası, annemin saç tokası, babamın geçlik yıllarına ait bir kare…
Benim masumiyet müzemmiş bunlar. İnsan zaman içinde farkında olmadan biriktirirmiş.
Benim masumiyet müzemmiş bunlar. İnsan zaman içinde farkında olmadan biriktirirmiş.
Eskileri atamamak -siz koleksiyonculuk deyin ben hatıralara
saygı diyorum- bir hastalık değil korkunun ardında bıraktığı ayak izleridir.
Unutulma ve unutma korkusu . Bir insanın adını hatırlayan son kişi öldüğünde o
insan daha önce hiç olmamış gibi olurmuş ve insanlığın lanetidir belki nisyan
duygusu.
Zihniniz açılır ya ve
bir anda hücumuna maruz kalırsınız duygularınızın. Tam da o eşikteydim tüm
bunları düşünürken. Bir şehri ardım da bırakıyordum. Onlarca anıyı küçücük
sokaklarına sığdırdığım bu şehri artık terk ediyordum. Hasretle beklenen bir
mektubu açmanın heyecanı hakimken yüreğime ayrılık haberi almış bir aşık gibi
de canım yanıyordu.
Ne gariptir insanın halleri… ‘’Yaprak dökerken bir yanımız, bir yanımız bahar bahçedir.’’
Ne gariptir insanın halleri… ‘’Yaprak dökerken bir yanımız, bir yanımız bahar bahçedir.’’
Bir mektup bıraktım geriye, bir de adımı. İmzamı taşıyan son
sözcüklerdi Beni Unutma.
Unutma çünkü kıskanmadım sana geleni ama korkuyorum senden
gitmekten…
Seyyah yürekli bir
kadın geçti senden ve giderken yolda düşürmüş yarısını, iyi bak ona….
Haziran 2016/MUĞLA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder