20 Mart 2020 Cuma

Yeniden mi?





Bunu yazmanın erken olduğu kanısındayım ama yine de yazacağım. Dün uzun zaman sonra dışarı çıktım ve insanlara karıştım. Onlarca çift gözle karşılaştım, selamlaştım. Beklemek en sevmediğim şeylerden bir tanesidir. Seni beklerken yeni insanlarla da tanıştım. Ve doğrusu hayatımda en uzun süre beklediğim insan olarak varlık tarihime adını yazdırdın.

Şimdi ne yapacağız seninle? Kafamı kurcalayan büyük bir soru bu. Çünkü ben kurgulara dökülmeden yaşayamam. Görmeden ötesini, kör kalarak olmaz. Ürkütür beni bu ve iyi şeyler ön görmeye ihtiyacım var.

Sadece yaşayabilsem keşke ...
Sadece yaşamak..

Bunca endişenin sebebi kaybetmekten korkmak aslında. Daha çok seni.. Anlattığın kadar açık fikirli isen şayet gelecek vadetmediğini düşünmemek işten bile değil.
 Ama neyin farklı olabilir ki ?

Şey dedin "Ben var ettiğim için var duygular..." gibi bir şey buna benzerdi dediğin ve konuşmanın özü  insanın duygularının dizgininin elinde olduğuydu. Buna hak vermekle beraber uzun zamandır duyguların ne olduğu konusunda meraklar içreyim. Biraz kitap karıştırıp öğrenmem şart. Peki kitaplarda yazar mı bunlar?

Yeniden Ne?


                                                   

                                           

                                                      YENİDEN NE?

         
                  Bundan birkaç yıl evvel yazsaydım bu yazıyı onlarca beylik laf edebilirdim. ama şimdi bunları  gereksiz görüyorum. İnsan dediğin zaman geçtikçe kanıksıyor  her şeyi. En onulmaz acılar bile dayanılabilir oluyorsa, aslında zihnin o anki yalanına kanmamak gerekiyordur belki de. Hani şu içine düştüğün karanlık an var ya, hani dünyanın tümüyle başına yıkıldığı o an. O an daha öncekiler gibi geçip gitmeye öylesi mahkum ki.
Bunu biliyor gibi seni hapsediyor kendine. Dahası bir sonraki zaman yokmuş gibi ruhunu çalmaya çalışıyor.

İşte böyle anların çoğundan sağ salim çıkmayı becerebilmiş biri olarak yutkunarak söylüyorum ki zor ama imkansız değil. Ruhumu çaldırdım mı derseniz? Her savaştan biraz yara bere alırsınız ve değişim kaçınılmaz bir sonuçtur. Ama hala sağlamım bence.

Zaman zaman yolda ya da herhangi bir sosyal ortamda ruhumun bazı parçalarına rastlıyorum. Tanıdık değilmişiz gibi davranıyoruz. Çünkü bir kere senden ayrılmış ve yere düşmüşse o parça yerden alıp onu tekrar yapıştırmaya çalışmak yerine yenisini yaratmaya çalışmalısın.

Doğada daldan bir yaprak düşerken yerine yeisi mutlaka konur. Bir sona ulaşırken bir hikaye yenisi mutlaka yazılır


4 Ocak 2019 Cuma

HİKAYE


                                             

Dün yine seni anlattım bizim kızlara. Arkadaşımın gözlerinde gördüm sana heba edilmiş duyguları. Ben “Hayır ya, iyidir o.” dedikçe “Ne sevildin be adam!!” dedi içinden. Gördüm, duydum.
Biliyor musun hala iyi ki olmamış diyorum ama beni sevmediğini düşündüğümde bana değer vermeyişlerini hatırladığımda… Derince bir iç çekişe değişiyorum, sakince başımı sallayıp geçti diyorum, geçti.
Sana evet demiş. Fotoğrafı gördüğümde üzülmedim desem yalan olur. Ama şaşırmadım da. Bekliyordum, görmüştüm, sezgi diyelim. Sana harcadığım onlarca sayfada da dediğim gibi “mutlu ol”. Çok beceriksisiz bu dünyada. Üç beş çamurdan adam, hiçbir halta yaramayan.Sen kıvır bu işi ve mutlu ol. Ben senin mutsuzluk payını da üstlenirim gerekirse. Buncanın arasında seninkini lafı mı olur canım ya.
Şu sıra bir kanepe ve bir sehpadan ibaret hayatım. Onlarca sayfa arasına dağıldım, sayfaları çevirdikçe kendimi topluyorum. 
Lakin ya bir ses, ya bir fotoğraf ya da iki satır karalama. Onca sokmuşum seni hayatıma. Bir sene oluyor senin yolarına serildiğim, ayaklar altına aldığım duygularımı ve hala sana toz konduramıyorum içimde.
Sen başka bir kadının gözlerine bakarak şarkılar söylerken ben eski videoları izleyip hüzün dağlarına yaslanıyorum. Sana vermek için aldığım hediyelere bakıyor ve atmaya kıyamıyorum hala. Sen başka bir kadına meftun iken ben senden sökemiyorum tutuklu yanımı.
Aşk mı bu?
Bir yerde duymuştum
İki kişiden biri kaçar biri kovalarsa aşk olurmuş?
Sen kaçtın ben de kovaladım mı şimdi?

3 Ocak 2019 Perşembe

Ölümlü Bir Günden



Sevgili B,
Yaşamaya dair düşüncelerimi sorguladığım sabahların birinde, göğsünde zarif bir heves çiçeği  açan gülümsemenin kapısını tam çalacaktım ki, diye başlayacağım bu hikayeye.
Uykusuz, uzun,kapkaranlık saatlerin; iç bulantısıyla uyanılan kabusların, ay  ile yaren olunan saatlerin ve çoğundan sağ salim çıkılamayan devrimlerin ardından bir sonuca gelmeliydim,
gelemedim.
Uğraştım, oysa her şeyin iyi olacağını söylemişti zaman düşerken takvimlerden. Haklıydın, yalanlara alışmalıydım:Lakin yapamadım, elimden geldi de içimden gelmedi be.
Erken uyanılan sabahların daha kabusla başlamadığı zamanlarda, çocukluğumda- çok iyi olmasa da iyi şeylerdi yaşadıklarım- bıraktığımı sandığım şeyler vardı. Ezan okuyan sesin sahibini o aralar Tanrı sanırdım. O güçlü, kavrayıcı sesin sahibi bizim köyün imamı Mustafa amca imiş.İşte tam o zaman anlamalıydım gerçeklerin tüylerimi yoluk yoluk bırakacağını.Ama ama işte ..Tatlı salım salım bir kuğu olamadım benim  payım ördeklikte kalmıştı.Onun için erkek çocuğu gibi büyüdüm.Köpükten silahlar kuşandım düşmanlarım belirsizdi. Çelik çomakların hayıt dalından ebesiydim, koşamayan bir toparlak. Erkek çocuğu gibi çocukluk geçirsen bile kız çocuğusun ve bunu sen unutsan da tomur tomur kabarınca memelerin, gûlyabaniler hatırlatıyor. Senden her seferinde salyaları akan bir ısırık aldığında gözleri, utançların artıyor. Oysa utanmamalıydın, sen küçük kız çocuğu. Utanmamalıydın ama seni de anlıyorum. Çünkü herkes o kadar anlamıyordu seni ve öylesine acımasızdı dünya. Herkes kendi karmaşasında . Annen pişemeyen yemeğin telaşında. Baban yetmeyen, bitmeyen geçinme derdinin. Başkası için yoktun zaten, gerçi hala yoksun …
Formasyon derslerini almaya başladığımda fark ettim. Bizim hevesimizi kıran asıl şeyler şimdilerde değil eskilerde yaşadığın, kafanın içinde canavarların yerleşkesi .Şimdilerde korkacak şeyler biriktirmiyorum artık korkmuyorum. Korkmayacak kadar gerçek her şey.
Üçüncü ya da dördüncü sınıfa gidiyordum tam anımsamıyorum, bir kedinin avuçlarımda ölüşüne tanık olmuştum.Ben öldürmemiştim ama köpeğin dişlerinde de kurtaramadım..Gecenin kör vaktinde tuvalete çıkmıştım.Çocukken o tuvalet yoluna canavarlar pusu kurar her adımda beni cuvallarına katıp götürmek isterdi cadılar.serçe gibi pırpır atardı yüreğim –biliyorum tanrım beni görüyor, o beni koruyor. Bismillah bismillah bismillah derdim belki yüzlerce defa.Şimdi görsen o yol o kadar da uzun değilmiş B. Ama o gece Onun belini kıran köpeğin dişleri benim de ruhumun kemiklerini kırmış.O gün bir şeyler gitmiş içimden bugün fark ettim .
Şu vakitlerde-bilgeliğe erişmesem de bir şeyler öğrendim sayılır eskiye nazaran- tez yazmam gerek.Lakin ben kafamın içerisinde örümcekler büyütüyorum. Her gece soğuk yılanlar gibi sorularma sımsıkı sarılıyorum. Kaburgalarım iç içe geçmiş nefes alamıyorum, uyanamıyorum. Bin parçaya bölünmüş gibiyim.Çok değil mi? Bence de çok.Abartıyorum tabiî ki.Bin parçaya bölünemez insan yaşarken lakin yaşadığım kadar parçalanabilirim sanırım. Ve her parçamın bir hatırası varsa şayet çok hayatım var demektir.
Bugün uykumdan sökülürken son hatırladığım cümle “artık kitap okumak istemiyorum’’du. Ben artık okumak, düşünmek, aramak, birleştirmek istemiyorum B. Birleştirdikçe acıyor. İnsanın anlatamadığı bir acısı olur mu ya .İçin acıyor ama tarif edemiyorsun yerini.Göğsün desen değil ciğerin,omzun, sırtın değil için acıyor. Kuruyor gibi hissediyorsun, yanıyor gibi, çürüyor gibi…
Ben niye her şeye üzülüyorum B.Burnumun direği her sızladığında ve bir ateş parçası yumru olduğunda boğazıma döktüğüm gözyaşı dünyanın tüm acılarına. Biraz abarttım mı ki yine. Neyse .. İnsanlar aptal olduğumu düşünmesin diye onların karşısında ağlamam, anlatmıştım sana. Güçlü görünmek gibi bir takıntım vardı. Bugün bunu çiğnedim sanırım.
Dünyanın yaşanırlığına yirmi beş yaşına değin dayandığımı fark ettim bu sabah elimde ölmeye yakın bir kedi yavrusuyla. Üstümde pijamalarım, dudağımın kenarında, yatağımdan zarif bir hevese bulanmış tebessüm kırıntısı.Bu umutsuzluğun ahtapot kollarından kurtulup kaçmaya kaçıncı niyetim ve kaçıncı defa kursağımda ağır bir heves darbesi. Üzgünüm kedicik ve kız çocuğu . Bu öyküyü başka türlü yazmayı isterdim, yazardım da lakin bu öykünün yazarı ben değilim sadece hikaye edeniyim.
Velhasıl B. bugün dünyanın ölüme bakış açısını yakinen bir kere daha görüp,hevesli tebessümümü beyaz bir tüy yumağına sarıp toprağa verdim.Üstüne de bir mezar taşı kondurdum.Ölen insanlığıma..


1 Ocak 2019 Salı

Gülümse

İçerim nasıl acır, nasıl susarım. Böyle oluk oluk susuyorum.Ölüm ket vurmuş gibi dudaklarıma.Cümleler kurasım gelmiyor yoksun. Adın yok, ritmin yok, saçların yok. Delirmek istiyorum.Sokaklara çıkıp bağırmak istiyorum, kör bir bekçi gibi senin bilmediğin kulağının duymadığı yerlere .
Oysa bunların hepsi kafamın içinde oluyor.Sen düşünce akıl kanadıma,vuruluyorum,uçmanın acemisi bir doğan şahini.


13 Aralık 2018 Perşembe

Yaşanmamış Hikayelerden





Aşık olmak anlık bir şeydir. Bir tür duygu felci bence ya da akıl felci mi desek. Mantıki bütün melekelerin bizi terk ettiği bir alanda çok anglosaksonca kaldığımız bir mecra. Düşünüyorum bazen ve şaşıyorum kendime.
Birden her şeyin çok parlak olduğunu hatırlıyorum onu gördüğümde. Hele ki ona yaklaşıp sevgimi avuç içlerimde onun insafına bıraktığım zaman... Nasıl da umutlu ve mesuttum.  Aşık olmak beni güldürüyordu. Arkadaşlarıma ondan bahsettiğimi hatırlıyorum. Şey demişti bir arkadaşım şu anki enerjin tüm şehre yeter kızım.
arkadaşım halt etmiş.
 O zamanki kendime şimdiden bakınca annemin haleti ruhiyyesiyle kendi kafama vurup salak mısın sen kız demek istiyorum.
Ama zaman ve yaşanan her şey.. Hiçbir şeyi yaşanmamış addemiyorsun. Kendi kendine kendin için utanıyorsun işte sadece.
Bu benim uzun zamandır ilk hissedişimdi. Bir erkeğe karşı içinde mantık olmadan safi duygu ile ilk yaklaşımım.
Şu satırları yazarken bunun aptalca bir hareket olduğuna ne kadar da kaniyim.
Lakin içinde iken insan işte farkında olamıyor yaşadığı anın. Onunla ilgili ne kadar fazla hayalim vardı. Onu rüyamda görmeden geçirdiğim bir gecem yoktu. Ona belirli zamanlarda verilmek üzere kartlar almıştım, içerisini ne aşıkane şeylerle doldurmuştum. Doğum gününe az bir vakit vardı tanıştığımızda ve ona seveceğini düşündüğüm bir plak almak için para biriktirmeye bile başlamıştım.

Sanırım B. hayatımda böylesi çocuklaştığım  tek an. Bu anı ona harcayıp harcamama tercihim var mıydı? Tüm yaşananlara rağmen yine de onunla olur muydum? Peki ya değersiz hissedişlerim....? Gururum...? Nasıl da umarsız davranmışım. Nasıl da küçük düşürmüşüm kendimi....
Aşık olduğunda insan bunların hiç biri umurunda olmuyor mu gerçekten? Onun bir bakışı için onun tüm bakış açısını kaplayacak kadar büyüyebilir, zaman ve mekan ötesine geçer, Quantum Fiziği ve bilumum bilime halt ettirirdim. Sadece gözlerimiz bir kere buluşsun da bir kere daha öleyim diye gözlerinde.
İşte böyle de klişeler güden, zeka tutulmaları yaşamıştım canım.
Ne enteresan zamanlar imiş...
Şimdi bu ruhsuz halimden selam olsun o günlere..


L.A.

Zamanın ...

"Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı. Bir de camların  buğusuna yazı yazma imkanı ...
demişti iki gözüm. Tam oradayım şimdi penceremde tıpır tıpır damlalar.Karla karışık insan sesleri.Önümde iki satır. Ben seni özlerim.." L.A.


Bir cümle yazı yazmış olmanın verdiği mutluluk. İnsana bilmişlik hali aşılıyor. Günümüz insanında da handikap zaten bu. Her şeyi biliyor olmanın cahillik yanı.İnternet elinin altında olduğu için her türlü bilgiye kolaylıkla ulaşabiliyorsun ve bu da sana gereksiz öz güven aşılıyor. 
Artık hiçbir şeyin tadını alamaz olduk. Her gıdanın genetiğinin bozulması yetmedi artık duygularda bozuk. İnsanlar zaten..
Tüm bu görüntülerin içinde kocaman kara delikler var her gece birine düştüğümüz yetmiyor tüm günleri de çekiyorlar. Koyu  karanlık huylu bir bulut hakim yaşam ağlarına.
Toroslar'a çıkıp çığlık atmak istiyorum.
Kara kara ağızlar görüyorum gökyüzü diye baktığım yerde. Salyaları tüm hücrelerime nüfuz etmekte.
Gitmek istiyorum gidemeyeceğim yerlere.
Sen zamanın piçisin kızım.

6 Temmuz 2018 Cuma

Özgecan İçin'di

Yazmam hiçbir şeyi değiştirmeyecek, müebbet yada idam da işe yaramayacak.
Öfkelensem sokağa çıksam , Tanrıya havale etsem,,
Anne babasına baş sağlığı dilesem ya da  lanet etsem .
Hepsi nafile…
Ben KADINım…
Dün ölmüştüm , bugün yine öldüm, yarın yine yeniden öleceğim .
Neydi tam hatırlamıyorum, bu cinsiyetimin fıtratında mı vardı?
Tahrik ediyordum değil mi, dır dır ediyordum. Bacak arama sahip de çıkamamıştım.
Bugün otobüse bindim, bağırmadım hatta kesinlikle  kendim istedim.
On iki yaşındayken 16 adama rızam vardı. Yirmi yaşımda da üç adama..
Katillerime de kesinlikle rızam vardı
İtiraf ediyorum ölmeyi ben istedim.
Ben yaptım!!!!
Başka da söyleyecek bir şeyim yok.
Rahat uyuyun …!!

Eskilerden 2

Öyle şeyler çıkmak için kavgalı ki dudaklarıma
O kadar susuyorum ki içime
Pencereyi açıp bir hışımla geceyi yırtsın çığlığım isterken
Sakin derin bir nefese değişiyorum öfkemi
Tırnaklarım parçalara ayırsın bedenleri isterken
Nazik bir dokunuş sunuyorum onlara
Bir mecusi hakimken duygularıma
Bir delilik akarken ve zonklatırken bedenimin her zerresini
Hala sakin sükut ise dışarım …
L.A

Eskilerden

Bir kadın hayal et ..
Senin silikleştirdiğin resmin başında asilce acısını çekiyor. Sessiz bir yolcu bu.
Şehir şehir dolaşıp kaybettiği tekini arıyor ruhunun.
Her köşe başında sen gibi adamların kolları.Her meydanda aşk-ı ilanlar..
Gözlerinin bebeğinde eski fotoğraflardan kalma bir tebessüm,güçlü bir hıçkırık ellerinde sıktığı.
Bir kadın hayal et 
Senden bir anı alacağı var
Uzun zamanlı kahkalar borçlusun ona
Ve sen sonbahar rengi donuk gözleriyle ona hüzün dolu mahpuslar bırakan adam
Na-mahremdi sana bu ten
Dudakların yasaktı dudaklarıma
Bir günahın tohumunu ektik yürekli cesur neferler gibi gecelerimize
Beni bir ateşin içine saldın bir kor,bir yelde sen kattın
Harlandı cehennemim
Harlandı bu ateş 
Ah be adam 
Yaktın
Yıktın
Kül ettin..
“Geceye and olsun ki hiçbir kadın değerince sevilmiyor”
“su" dan  L.A'ya

4 Temmuz 2018 Çarşamba

Kişiler Arası İletişim







İnsanlar arası iletişimde karşılıklı isteğe inanıyorum.Tabi bu isteği belirtebilmek için de öncelikle o kişiler konuşabiliyor olmalılar, sonuçta telepatik değiliz.Bir de gribal enfeksiyonvâri trip bombaları her zaman yanlış tercih olmuştur iletişimde.

Lafı sanatlardan kurtarırsak iletişimin temeli konuşabiliyor olmaktır. Kimse kimsenin düşüncesini okuyamıyor ve ne beklediğini bilemez. Tahmin edilebilir belki istekler ama bu tahminler yaşantılarla paraleldir. Kişinin hayatında o ya da bu şekilde tecrübe etmediği bir yaşantıyı tahmin etmesi zordur.
Günümüz iletişiminde kişiler arası beklentiler sosyal medya, televizyon ve sinema gibi kitle iletişim araçlarıyla yönlendiriliyor. Belki de iletişimin handikapı burada. Bir genel kanıya inanıyoruz ve ilişkilerimizi ona göre düzenliyoruz. Oysa kişiler arası ilişkilerde iletişim temelini iletişimi gerçekleştiren taraflar belirler. Bireysel farlılıklar göz önüne alındığında her iletişim öbeği birbirinden farklı olacaktır. Beklentiler, istekler,kurallar... bu öbeğe özel olacaktır. Bunları düşündüğümüzde genel geçer veriler birer beylik laf gibi kalacaktır.

İletişimin bir basamağı  bu iken sağlıklı iletişimin temelini bireysel olgunluk oluşturuyor. Yani konuşabilecek bir muhatabın olması da önemli. İletişim taraflarının kendi farkındalığına varmış kendini tanımış olması iletişimi bir üst etaba taşıyacaktır. Nasıl ki çocuklar ve akli melekeleri yerinde olmayan insanlar ile konuşmak sağlıklı iletişim açısından olumlu sonuçlar doğurmayacaksa ilişkide muhatap aldığınız kişinin de yeterli bireysel olgunlukta olmayışı  aynı olumsuz sonuca itecektir bu durumu. Yani söylediğinizi anlayacak, söylediğini anlayacağınız bir muhatap bulmak da çok önemli.
Bence insanlar arası iletişimin temeli bu.
Sevgi anlaşmaktır. Şarkıda söylendiği gibi nedensiz sevilmez.



L.A

Yeniden mi?

Bunu yazmanın erken olduğu kanısındayım ama yine de yazacağım. Dün uzun zaman sonra dışarı çıktım ve insanlara karıştım. Onlarca çi...